1 Nisan 2014 Salı

FINDIK KURDU İLE PANDA

Bütün masallar bir varmış bir yokmuş diye başlar ama bu masal yokluklara inat bir varmış bir daha varmış ile başlıyor...

Ormanın birinde sevimli mi sevimli, yakışıklı mı yakışıklı, komik mi komik bir panda yaşarmış. Ormanda panda mı yaşarmış yaa demeyin çünkü bu bir masal. Yani mantık arayıp da adamı hasta etmeyin. Bu panda ormandaki diğer fertler tarafından çok sevilen, çok popüler bi pandaymış. Anlattığı hikayeler etrafındakileri gülmekten kırıp geçiriyor ve çok seviliyormuş. Bizim panda da çok vurdumduymaz, gevşek bi herifmiş. Etrafında onca kadın ona yavşamasına rağmen o bir türlü kimseye ısınamıyormuş. Aradığı kadını bir türlü bulamıyormuş. Öyle milleti eğlendirerek, zor zamanlarında yanında olarak geçinip gidiyormuş.

Aynı ormanda güzeller güzeli bir de fındık kurdu yaşarmıııııış. (I'ları uzattım efekti içinizden verin) Bu fındık kurdu o kadar güzelmiş ki, pamuk prensesin kötü kalpli üvey annesi aynaya, "ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli bu dünyada?" diye sorduğunda ayna direk bu fındık kurdunu gösteriyormuş. Yani o cadı büyülü elmayı yanlış kişiye yedirmiş, pamuk zavallısı yok yere ayılıp bayılmış anlayacağınız. Neyse bizim fındık kurdu güzel olduğu için haliyle etrafındaki yavşaklar buna yazıyormuş. Ama bizim fındık kurdu da ormanda övgüyle bahsedilen o pandayı çok merak ediyormuş. Lakin pandayı bir türlü göremiyormuş. Hikayelerini, esprilerini kulaktan kulağa duyup duyup gülmesine rağmen bir türlü de görememiş pandayı. Çünkü bizim panda her ne kadar ukala ve burnu büyük olsa da kendisini herkese göstermeyen esrarengiz de bir hayvanmış. Twitter fenomeni yani.

Gel zaman git zaman bizim panda bu fındık kurdunu uzaklardan bi yerden görmüş ve görür görmez dibi düşmüüüüüüüş. "Ya Rabbi bu ne güzellik, bu ne zerafet" diye iç geçirmiş. Sonra bu fındık kurdunun, onun esprilerinden, hikayelerinden çok etkilendiğini ve onu merak ettiğini öğrenmiş.

Panda, fındık kurduna bir mektup yazmış. Fındık kurdu mektubu alır almaz çok heyecanlanmış ve şaşırmış. Bir süre mektuplaşmışlar ve bu süreçte Fındık kurdu pandayı görmeyi çok istese de panda bu esrarengizlik oyununu sürdürüp Fındık kurdunu daha da etkilemeyi ve kendine aşık etmeyi başarmış.

Derkeeeen birgün fındık kurdu tesadüf eseri bizim pandayı görmüş ormanda ve hemen o sensin deyip boynuna atlamış. Panda şaşırmış.

-beni nasıl tanıdın?
+şu ormanda senin dışında yaşayan bir panda daha yok nasıl tanımayayım ki
demiş fındık kurdu ve zekasıyla pandayı bulmayı başarmış.

Pandaya zaten görmeden aşık olan fındık kurdu görünce iyice aşık olmuş. Panda zaten sırılsıklam aşık bizim fındık kurduna.. Ormanın ortasında saatlerce birbirlerine sarılmışlar, koklaşmışlar, hasret gidermişler ve dillere destan bir ilişki yaşamışlar.

Birkaç sene sonra evlenmişler ve 3 çocukları olmuş.

Biri panda, biri fındık diğeri de kurt hem de sibirya kurdu olmuş.

Böyle sıradışı bir çiftten de normal bişey zaten beklenemediği için kimse bu olaya şaşırmamış.

Panda ve fındık kurdu bir ömür mutlu, mesut, kavgasız, gürültüsüz, imrenilecek şekilde yaşamışlar. Onların aşkı diyardan diyara, dilden dile dolaşmış ve bütün cihana namları yayılmış. Onları duyan her çift, onlar gibi bir aşk, bir ömür dilemişler Allahtan. Duası kabul olan insanlar pandaya ve fındık kurduna dönüşmüşler ama kimsenin sevdası, bizim panda ve fındık kurdunki kadar büyük olamamış..

Her saniyenizi masal tadında yaşamanız dileğiyle, esen kalın diyorum efenim...

30 Ocak 2014 Perşembe

SENİ HİÇ ÖZLEMEDİM

Seni değil, en sevdiğin şarkıyı özledim..
Ben seni hiç özlemedim
Başını omzuma koyduğunda
Boynumu gıdıklayan kirpiklerini özledim..
Elimi uzattığımda
Parmaklarımın arasına kenetlediğin parmaklarını özledim..
Ben seni pek özlemedim aslında
Beyoğlunda köşe başında
Islak hamburger yemeyi özledim seninle
Mütevazı bir nargilecide suratına duman üflemeyi özledim..
Beni ilk öpüşünü çok özledim mesela
Seni hiç özlemedim
Boyum senden çok uzun diye
Rahat sarılabildiğin için sevdiğin yürüyen merdivenleri özledim
Ve her sarışın, renkli gözlü bir çocuk gördüğünde
Bizim henüz doğmamış çocuğumuza benzetmelerini özledim..
Fikir ayrılıklarımızı o kadar çok özledim ki..
Beğendiğin bir kıyafete burun kıvırdığım için
Bana kızmanı özledim.
Hele o seninle alışverişe çıkılmaz diye suratını asışın yok mu?
Ben seni hiç ama hiç özlemedim
Mabedde boğazı seyredip volumü 10'a getirdiğimiz teypten
Müzik dinlemelerimizi özledim.
Bana hala yapmadığın yaprak sarmanı özledim.
Seni değil de...
Sana kızdığım zaman susup, koluma girip başını omzuma yaslamalarını özledim
İlk çocuğumuz erkek olursa buruk bi sevinç yaşama düşüncemizi özledim
"Nerelisin?" diye sorduğumda, gururla Üsküplüyüm demeni özledim..
Gülme öyle boşuna çünkü seni özlemedim ben
Ya da gül, senin gülüşünü, en çok da onu özledim.
Gülünce daha çok belirginleşen elmacık kemiklerini özledim
Bir de durup dururken, "çok seviyorum seni be" deyişlerini...
Üzerine alınma sakın seni özlemedim
Masalsı günaydınlarımızı özledim ben
Birbirimizin çayına şeker atmalarımızı çok özledim mesela..
Hamileyken neler aşerebilirim diye düşünmeni ayrı özledim
Baya bi nar suyu stoklamam gerekecek sanırım
Kızımıza kendi adını verme fikrin hala tebessüm bırakıyor bende
Ben kızımızı özledim sanırım..
Off yeter be ben seni hiiiiiç özlemed...
....
Tamam tamam itiraf ediyorum..
Ben seni çok özledim...

2 Ocak 2014 Perşembe

TANIŞABİLİR MİYİZ?

Birçoğunuzun da bildiği gibi 2013 yılına askerde girdim. Hepiniz çılgınlar gibi eğlenirken, ben rutubetli yorganımı üzerime çekip ertesi sabah erken uyanmak zorunda olduğum için uyudum. Askerde günlerim aslında hiç de fena değildi. Baya eğlenceli bi takımdık. Fakat yine de şafak sayıyor ve askerliğimin biteceği günü iple çekiyordum..
Çünkü askerden sonra biraz kafamı dinleyip, sonra işimi kurmak vardı. Aslında hayatıma anlam verecek bir kadın da istiyordu bir yanım ama vazgeçmiştim o taraklardan. "Yeeaa ben 30 yaşıma kadar evlenmem" diyen o cool adamlardan olmuştum anlayacağınız. Askerliğim bitmişti. Aslında tugayın kapısından çıkışım benim özgürlüğe kavuşmam değildi, aksine özgürlüğüm sona ermişti. Bir yanım bunu tamamen kabullenmişti ama bunu kendime itiraf etmekte güçlük çekiyordum. Okul bitti, askerlik bitti.. Şimdi ne yapacağım???
İtiraf etmek gerekirse hayatımın kadını olacak o kişiyi aramaya koyulmuştum sanırım. Bütün kötü huylarımdan vazgeçmeye, kendimi ona adamaya hazırdım. Birkaç başarısız denemem oldu. O konuda iyice umudum azalmıştı. Bir yandan da iş kurma hayallerim ve planlarım devam ediyordu. Başarılı bir erkek olmam için arkamdaki kadınım eksikti sadece.. Sözlükte aptal aptal takılıyordum arada, twitterda da mal mal tivitler atıyordum. Boş zamanımı boş işlere harcıyordum anlayacağınız. Artık hayatımın kadınının bu sıralar gelmeyeceğine, yani biraz daha gecikeceğine inandırmıştım kendimi.
Bir gün yine can sıkıntısının bana verdiği yetkiye dayanarak 1000 küsur takipçim arasından güzel birkaç kız seçip onlara salça olma isteği beliriverdi. Girdim ve tek tek kontrol ettim. Birkaç tanesi gözüme kesmişti ama nedense onları geçip gittim, hızlıca aşağı indiriyordum sayfayı..bi dakka bi dakka... Yukarıda birşey gördüm sanki.. Hemen sayfayı yukarı çıkardım. Resimdeki bu kız, insan değildi, olamazdı. Ömrümde gördüğüm en güzel kız diye sayıkladım birden...
Ne yapmalıydım? Ona nasıl yaklaşmalıydım? Öncelikle ben de onu takip ettim. Hemen hemen her gün resimlerine bakıyordum zaten. 55 plakalı bir vosvosla resmi vardı. Acaba samsunda mı yaşıyordu? Bunu öğrenmem gerekiyordu. Ben de ona mesaj gönderdim...
-samsunlu musunuz?
+hayır, nerden çıktı?
-samsunlu bi arkadaşıma çok benzettim de...
Muhabbet burada kilitlenmişti fakat benim vazgeçmeye niyetim yoktu..
Daha sonra isminin bir tam bir roman yazarı ismi olduğunu söyledim ona. Bu hoşuna gitmişti ya da gitmemişti ama o da benimle sohbet etmek istiyordu. O gece uzun uzun sohbet etmiştik. BAKIN BURASI ÇOK ÖNEMLİ!!!
BANA ADIMI SORDU, SÖYLEMEDİM. TİPİMİ MERAK ETTİ, RESMİMİ GÖNDERMEDİM YANİ İFŞA OLMADIM ONA. O BENİMLE KONUŞURKEN; ADIMI, SOYADIMI, NEREDE YAŞADIĞIMI, NE İŞ YAPTIĞIMI, YÜZÜMÜ, BOYUMU, POSUMU YANİ HİÇBİRŞEYİMİ BİLMİYORDU...
Artık hemen hemen her gün konuşur olmuştuk. Fakat buluşacağımız ilk güne kadar kendimle ilgili hiçbir bilgiyi vermemeye kararlıydım. Çünkü böylesi sanırım onun da benim de hoşuma gitmişti. Arada bir kendimle ilgili ufak detayları ağzımdan kaçırıyordum tabi. Mesela ablamdan bahsettiğimde, bir ablam olduğunu öğrenmişti. Bu bile onu çok heyecanlandırmıştı. O günler rüya gibiydi. Her gün ayrı bi heyecan vardı içimde. Hayatımda ilk defa böyle şeyler hissediyordum. Üstelik sadece fotoğraflarından gördüğüm birine karşı.
Yine bir gün konuşurken bir yandan da saçmasapan tivitler atıyordum. Saçma isteklerimden bahsettiğim saçma tivitler.. Ondan sonra aramızda şöyle bir diyalog geçmişti..

ben: ben karşıya taşınan öğrenci kızı ve arkadaşlarını dövmek istiyorum
o: ben de sen döverken havluyla terini silmek istiyorum
ben: heyt be :) seninle kahve içeceğimiz güne gitmek istiyorum
o: ben de o gün her gün tekrar tekrar yaşansın ama sen hatırlama istiyorum
ben: el falına bakmak içini elini tutmayı ama gözlerine bakmayı istiyorum
o: bütün bunlar olurken fonda l&m dizisinin duygusal müziği çalsın istiyorum
ben: o an zaman dursun istiyorum
.....
birkaç gün sonra mevzu yine isteklerden açılmıştı..
.....

ben: şu an seninle göz göze gelmek istiyorum
o: orda öylece kal istiyorum
ben: nerde? şuan yatağımdayım yatalak mı olayım :/
o: oooffff gözgöze geldiğimiz anda yahu :/
ben: niye öylece durayım ya saçını okşamak istiyorum
o: hayır temas kopsun istemiyorum
ben: hem gözlerine bakıp hem yanağını sıkmak istiyorum
o: ben de yanağımın acıdığını gözlerimle anlatmak istiyorum
ben: acıyan yanağını öptükten sonra "geçti mi" diye sormak istiyorum
o: öbür yanağımı da öp de dul kalmayayım demek istiyorum
ben: büyük bir zevkle öbür yanağını da öpmek istiyorum
o: yanımızda mekan, zaman kavramları önemini yitirsin istiyorum
ben: yanımızda bütün kavramlar anlam ve önemine bakıp utansın istiyorum
o: işte bu lafına şapka çıkarmak istiyorum :)
ben: şapkan olup başının üstünde yerim olmasını istiyorum.
yine ben: şu an en çok ne istiyorsun?
o: yanında olup keçi sakalını çekiştirmek (bir tivitimden keçi sakallı olduğumu öğrenmişti) karşılık verme ihtimaline karşı her an kaçmaya hazır olmak istiyorum
ben: kaçarken seni yakalamak, kendime çekmek ve öylece sana bakıp bi tepki vermeni beklemek istiyorum
o: içimden boynuna sarılmak dışımdan kendimi durdurmak gözlerimle sakın bırakma diye yalvarmak istiyorum
ben: iç sesine kulak vermeni çok isterdim ve o zaman hiç bırakmazdım
o: bırakıp gittiğinde hoop beni unuttun diye koşmak isterdim :)
ben: arkamı dönüp kollarımı açmak isterdim
o: boynuna atlamak isterdim bırakırsan düşerim bahanesiyle sıkı sıkı sarılmak isterdim
ben: sarılıp seni döndürmek isterdim
o: boynundaki kokuyu içime çekmek isterdim
ben: burnumu burnuna değdirmek isterdim
o: yüz hatlarını aklıma kazımak isterdim
ben: öpmek isterdim...

Buna benzer çok diyalog yaşadık. Ayrıca benim çok yakın bi arkadaşımın liseden arkadaşı çıkması tesadüfü de bu ilişkiye ayrı bi lezzet vermişti. Fakat arkadaşım yoluyla da benim gerçek kimliğimi bulamamıştı..

Bir gün onların semtine gitmiştik arkadaşımla. Onların evini biliyordu. Evlerinin önünden geçmiştim. Aşık olduğum kadının evinin önünden geçmiştim. Sonra onu aradım. Bu telefon konuşması sayesinde ilk defa seslerimizi duyacaktık. Telefonu açtı ve şaşkın bi ses tonu vardı. Ben de biraz yorgunluktan biraz heyecandan nefes nefeseydim. Ona az önce evlerinin önünden geçtiğimi söyledim. Şoka girdi.. Yüzünü bile görmeden sevdiği ve deli gibi özlediği adam evinin önündeydi. İsteği üzerine arabayla tekrar geçtim, beni görme ümidiyle gecenin bi yarısı kapının önünde bekliyordu fakat elimle kapadığım yüzümü yine görememişti. Ona biraz eziyet çektiriyordum sanırım ama benim ilk buluşma hayalim bu değildi..
Evet bi ilk buluşma hayalim vardı fakat dişi Sherlock sevgilim benim kimliğimi bulmuştu ve bunu bana itiraf etti. Bütün takipçilerimin profillerine girerek birinin instagram hesabından beni bulmuştu. Artık adımı, soyadımı, yüzümü biliyordu. Ben de pes etmiştim ve kabul etmiştim doğru kişiyi bulduğunu..
Artık gizemli Chriss yerini gerçek kimliğime bıraktığına göre biz de bu özleme bi son vermeye, yani buluşmaya karar vermiştik..

5 AĞUSTOS 2013
Osmanbey metro durağının önünde durdum ve onun gelmesini büyük bir heyecanla bekliyordum. Ve o gelmişti. Gerçekten çok güzeldi, birkaç saniye ona bakakalmıştım ve sonra sanki yıllar sonra birbirini bulmuşçasına sımsıkı sarılmıştık, gerçi zaten yıllar sonra birbirimizi bulmuştuk. 23 yıldır onu görmemiştim ve onu çok özlemiştim.. Bi cafede oturup bişeyler içtik, gözlerimi onun dışı yeşil, içi ba rengi gözlerinden alamıyordum. Saatlerce o şekilde oturup onu izleyebilirdim ama artık kalkma vakti gelmişti. Onu evine yakın bi yerde bırakacaktım.
SAAT 23:32; Yolun ortasında bir anda durdu. Bu böyle olmayacak dedi ve birden elimi tuttu.. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Bu tarz heyecanları daha önce yaşamamıştım.
Ben de birkaç adım sonra durdum ve saate baktım ve dedim ki;

"SAAT 23:32, BU SAATTEN SONRA ARTIK BENİMSİN."
105 numaralı apartmanın önünde durduk. Artık resmen sevgilimdi, kadınımdı, sımsıkı sarıldık ve evine gitti..

Aslında 23 yıldır o benim kadınımdı, biraz geç oldu ama sonunda birbirimizi bulduk. Ben hala çocukluğumun bile onunla geçtiğine inanıyorum..

BU ARADA SONRA NELER Mİ OLDU? BÜTÜN BUNLARI SEVGİLİMİN HAZIRLADIĞI Bİ VİDEODA GÖREBİLİRSİNİZ. İLERİ BİR TARİHTE MUTLAKA PAYLAŞACAĞIM :)

3 Ağustos 2013 Cumartesi

BENİM COOL ATEİSTİM

öncelikle selamın aleyküm. kadir geceniz mübarek olsun sevgili din kardeşlerim.

evet, son bikaç yılda patlak veren ateizm furyasına sallayacağım bugün. 
""öncelikle, herkes üstüne alınmasın, yazdığım profile uymayanlar zaten kendini ayıklar.""
eskiden de çok ateist vardı. tanırdım, severdim, sayardım. çay demler ve uzun uzun sohbetler ederdim. nerde o eski ateistler değil mi azizim??
fakat son yıllarda popüler kültürün de gözde olduğu dönemlerde yeni nesil gençlerimiz, kendilerini arkadaş çevresinde farklı kılmak adına ateist gözükme çabalarına girişiyor ya bu benim canımı sıkıyor..
bi kere sen ateist değilsin güzelim. çünkü facebookuna twitterına ateist olduğunu göze sokarcasına yaptığın o paylaşımları yazarken, bir yandan da adestin kaçmasın diye o otura otura büyüttüğün götünü kasıyosun. sen "ateistim yeeaa" derken, annen "gak kız bugün kandil iki yasin oku" diye seni sevaba teşvik ediyor. bak koltuk altı terlemiş kezbanım, çirkinsin, sevilmiyorsun diye böyle farklılıklara çılgınlıklara gerek yok.

neyse, biri de çıkmış diyor ki; "ben ezan sesinden rahatsız oluyorum." 
güzel kardeşim, biz çan sesi duymak istemiyoruz desek -ki kesinlikle her dine saygım vardır- "YOBAZ" yaftasını direk yapıştırırsın. sen şimdi iki kızı etkileyeyim de onlarla yiyişeyim öngörüsüyle bu tarz şeyler söylüyorsun ya işte ona da hiç gerek yok. sanimi olmadığını biliyoruz biz senin.

artık insanlar dinini savunamaz, dinden bahsedemez olmuş. "ALLAH" diyenin adı direk yobaz olmuş. eskiden oruç tutmayan ya da  insanlar utanırdı gizli saklı yerlerdi yemeklerini ama şimdi oruç tutmayanlar bunu kendilerini spesifik kıldığını zannedip herkesin gözü önünde löpür löpür yemekler götürüyor. götür kardeşim bana ancak iyiliğin dokunur senin. sana tepki de vermem zaten. versem de direk "şuna bak yeeaa yobaz" dersin. de kardeşim yobaz da oluruz biz sıkıntı değil.

öğrenmişler 3-5 soru dolandırıp dolandırıp soruyorlar millete.
neymiş efendim Allah varsa neden göremiyormuşuz.
Allah varsa neden somalide insanlar açlıktan ölüyormuş.
adalet yokmuş vs vs..
tamam yavrum, tamam bbeğim ya sensin ;)
sen coolsun
sen karizmatiksin
sen farklısın
sen eşsizsin
sen zekisin
sen bilinçlisin
sen sanatçısın
sen üst insansın
sen bilir kişisin...

ben aptalım
ben beyinsizim
ben gökten indiği varsayılan kitaba inanacak kadar körüm
ben yobazım
ben malım
ben eziğim...
daha çok şey yazardım da mecbur kısa kesmek zorunda kaldım...

biz sana İNSAN diyecek kadar insanız, sen bizi aklınca hor görecek kadar zavallı.

bu arada hızlı yazdığımdan mütevellit atesit yazmış olabilirim. gördüklerimi düzelttim görmediklerimle dalga geçin daha ateist bile yazamıyo alsaşkkaslşş deyin. o nasıl gülücükse sıfatını siktiklerim :)

3 Temmuz 2013 Çarşamba

YAŞANMIŞ BİR AŞK HİKAYESİ

bir adam düşünün ki; delikanlı mı delikanlı, heybetli mi heybetli. pos bıyıklarını parmaklarıyla her bir düzeltiş, civardaki kadınların yüreğine düşen bir ateş parçası olur.
ve bir kadın düşünün ki; kainat böyle zerafet görmemiş, böyle endam, böyle güzellik görmemiş ama bu kadının doğuştan iki eli de yokmuş...
adam kadına aşık olmuş, kadın da adama.. adamın ailesi elsiz kadını istememiş. o sana bakamaz, sana eş olamaz oğul demişler. adamın sikinde değil ki, aşkın gözü kör diye boşuna dememişler a dostlar..
bunların aşkı kulaktan kulağa, köyden kasabaya, kasabadan şehirlere böyle böyle efsane olmuş amına kodumun dedikoducuları sayesinde. bizim karşı komşu neriman teyze bok yemiş bu dedikoducuların yanında, o derece.
adam kadına evlenme teklif etmiş ama kadın benim elim yok napacaksın beni tribine girmiş. tipik Türk kızı işte. adam da delikanlı tabi, gerekirse handjob yapmayız, blowjob, footjobı arttırırız diyerek polyannacılık oynamış. karı da zaten dünden razı hemen kabul etmiş..
gel zaman git zaman adam kadını ailesinden istemiş..
aile de bulmuş elsiz kıza bi kısmet tabi havada kakalamışlar. bu arada kadın anlattığım kadar güzel değilmiş he abarttım biraz ehe.
düğün dernek hazırlıkları başlamış ve o ara kuşçular derneği, tarihi eserleri severler derneği, arnavutlar derneği falan kurulmuş.
düğün günü gelmiş çatmış.. 40 gün 2 gece düğün yapılmaya karar verilmiş. geceleri millet eve gidince 2ye düşürmüşler.
nikah memuru nikahı kıymış.. adam kadının alnını tam öperken birden bir mucize gerçekleşmiş...

KADININ ELLERİ ÇIKMIŞ !!!!

ve gözleri dolan adam şu şarkıyı hemen oracıkta bestelemiş, güftelemiş, aranjesini ozan çolakoğlu yapmış ve adam şarkıyı gözyaşları içerisinde haykırarak söylemiş...


işte şarkı...

11 Haziran 2013 Salı

SELAM TÜRKİYE

selam..

selam, üniversitede sırf başörtüsü takıyor diye kızı sınıfta bırakma faşistliğini gösteren ve utanmadan faşist hükümete tepki gösteren doçent..

selam, askere gitmemek için neredeyse pembe tezkere bile almayı -götünü siktirmeyi- düşünen ama eylemler sırasında özgür Türkiye istediğini haykıran vatansever..

selam, onlarca şehit verildiği günlerde profil resmine siyah çelenk koyup poz poz bikinili resimlerini paylaşan ama bu durumda resim paylaşanlara tepkisini gösteren duyarlı ciciş kız..

selam, arkadaş ortamındaki herkes gidiyor diye eyleme gidip gözüne biber gazı yiyen ortam delisi kahraman..

selam, sarhoş olduğunda ağaç dibine işeyip bugün ağaç sevdalısı olan serseri ruhlu doğa sevdalısı arkadaşım..

selam, polis gördüğü zaman götü yusuflayan, üniversitede sistemi beğenmeyip içinden homurdanan ama hocaların taşağını yalayan mükemmel anarşist insan..

selam, Türkiye karıştı diye götüne kına yakan, yandaşı olduğu o orospu çocuğunun posterleriyle eyleme gelen orospu evladı..

selam, ülkede o kadar komünist varken  % 0,1 oyu bile zor alan komünist partiler..

selam, insanların karısına, evladına dil uzatıp özgürlük dilenen şahsiyetsiz köpek..

HELE DUR BAKALIM KARDEŞ..

selam, okuyamadın, bir baltaya sap olamadın diye polis olan köşe başı serserisi..

selam, din üzerinden, gerçekten bu eyleme gönülden destek verenleri kafir ilan eden yobaz..

selam, kahveden %50yi toplayıp mevzuya girerim ama istemiyorum diyen yufka yürekli (!) başbakanım..

selam, gezi parkındakilere müdale edilmeyecek demesine rağmen iplenmeyen valim..

selam, provakatör kılığına girmeyi bile beceremeyip birbiriyle çatışan polis teşkilatım..

selam, tüm bu kargaşayı sosyal medyaya bağlayan, sonra da bi bok yokmuş gibi yurt dışına çıkan ekose ceketli insan..

selam, bu olayı kendine mal eden vasıfsız mualif liderlerim..

selam, çapulcu..

selam, ayyaş..

selam, koyun..

selam, yobaz..

selam, ülkeyi bu şekilde kutuplaştıran herkes..

selam, gaza gelen ama biber gazına gelemeyen vatandaşım..

selam, ezilmiş kişiliğinin hıncını masum insanlardan çıkaran gaddar polisim..

SELAM TÜRKİYE, artık sana olan sevgim uğrunda ölecek derecede değil özür dilerim. başımızdakiler, yanımızdakiler, herkes soğuttu beni senden...

şaka lan ağlama yine de ölürüm sana...



26 Kasım 2012 Pazartesi

SİHİRLİ LAMBA

geçenlerde bir kafeye gittim. maksadım oturup kahve içmekti. fakat kafede lisedeki hocamı gördüm. mezun olduktan sonra yani 5 senedir ilk defa görüyordum. hiç değişmemişti fizik olarak. fakat düşünceleri ve tutumu değişti mi diye çok merak ediyordum. çünkü kendisi gayet dikdatör, sinirli, öğrencilerle yüz göz olmayan hatta sevmeyen bir eğitimciydi.
yanına gittim, selam verdim. beni görünce tebessüm etti. masasına buyur etti. şaşırmıştım. konuyu eskilere yani benim dönemimdeki zamanlara getirmiştim. hocam dedim prensipleriniz ve duruşunuz eskisi gibi mi? şaşırdı, nasıl yani dedi. yani dikdatör müsünüz hala diye sordum. evet, eskisinden de sertmiş. yeni nesil daha şımarıkmış. mış mış da mış mış...
bakın hocam diye başladım lafıma... ve şöyle devam ettim;
"hocam, siz eğitimciler alaaddinsiniz. biz öğrenciler ise sihirli lambayız. içimizdeki potansiyel ise lambanın içindeki cindir. alaaddin lambayı yerden yere vurunca, bağırıp çağırınca, küfredince içindeki cini çıkaramaz. ancak o lambayı okşayınca çıkarabilir di mi? siz eğitimciler de biz öğrencilerin içindeki potansiyeli mükemmel bir hassasiyetle dışarı çıkarabilirsiniz ancak. sizin tutumunuz bence yanlış." dedim.
hocam başını kaldırdı ve bana baktı. gözleri sulanmıştı. birkaç saniye gözlerimin içine baktı ve birden bir şamar attı. "sen kimsin de bana ne yapacağımı söylüyorsun hadsiz." deyip kalktı gitti. şerefsiz hesabı da bana kilitledi orası da ayrı mevzu.
neyse sevgili sihirli lambalar. biz en iyisi alaaddinin bizi okşamasını beklemeyelim. ıkınalım da cin çıksın. bu alaaddinlerin çoğunun doğru yöntemi görmeye niyetleri hiç yok...